İlk Çağ Uygarlıklarında Müzik (M.Ö. 4000 – M.S. 300)
İlk çağ uygarlıkları, kendi kültürel değerleri doğrultusunda müzik ürettiler; ancak günümüze ulaşabilmiş hiçbir müzik örneği yoktur. Anadolu’da Hitit, Frigya ve Lidya gibi uygarlıklar, müziği dinsel törenlerde önemli bir araç olarak kullanmışlardır. 1859 yılında Çanakkale’de bulunan ve M.Ö. 400 yılına tarihlenen bir ahşap çalgı, dünyanın en eski çalgılarından biri olarak kabul edilir.
Mezopotamya’da İlkçağ Uygarlıkları
Sümer, Akad, Ur, Babil ve Asur’da canlı bir müzik kültürü vardı. Tapınaklarda müzikle ilgilenenler genellikle din adamlarıydı. Babilliler, telli ve vurmalı çalgıların yanında flüt ve obua gibi çalgıları kullanarak, müzikte mevsimsel aralıkları temsil eden sistemler geliştirmişlerdir.
Mısır
Eski Mısır’da, saray ve tapınak müziği halk müziğinden ayrılmıştı. Mısırlılar, müziğe perde bilinci ve sesleri hecelerle adlandırma gibi kavramları kazandırdılar. Tapınak kalıntılarında bulunan flütler, geniş aralıklı gamların kullanıldığını göstermektedir. Geç dönemlerde kadın müzisyenlerin dans ve eğlence müziği gelişmiştir.
Hindistan
M.Ö. 3000 yılından itibaren dört evrede gelişen Hint müziği, Veda döneminden Klasik döneme, ardından Ortaçağ ve Çağdaş döneme geçiş yapmıştır. Bharata’nın “Natyaveda” eseri, eski vokal müzik örneklerini içerir. Raga sistemi, Hint müziğinde makamları belirlerken Tala adlı ritmik sistem ritimleri oluşturur.
Çin
Çin müziği tarih öncesinden başlayarak Şang ve Çu sülaleleri döneminde gelişmiştir. Şang döneminden kalma çanlar ve çıngıraklar ile Çu sülalesine ait çalgı kalıntıları bulunmuştur. Çin müziğinde ana ses “Fa”dır ve beş ana sesli bir düzen kullanılır.
Eski Yunan ve Roma
Antik Yunan uygarlığı, müzik teorisinde dönemin en gelişmiş toplumlarından biriydi. Aristoteles’in öğrencisi Aristoxenus ritim ve melodi kuramlarını tanımlamıştır. Yunan müzik teorisi, notalar, aralıklar, makamlar gibi öğelerden oluşur. Romalılar ise Yunan modlarını benimseyerek, özellikle törenlerde ve eğlencelerde müziğe yer vermiştir.
Ortaçağ Müziği
Ortaçağ, çok sesliliğin doğuşuna ve uluslararası sanat müziğinin oluşumuna sahne oldu. Kilisede çalgısal müzik yasaklanmış olup, müzik Tanrı’ya adanmış duaları kolaylaştıran bir araç olarak kabul edilirdi. Boethius, müziği harflerle ifade eden bir sistem geliştirdi. Papa Gregorius, kilise müziğini düzenleyerek dört yeni makam ekledi.
Romanesk Dönem (1000-1150)
Avrupa’da çoksesliliğin temelleri Romanesk dönemde atıldı. Guido d’Arezzo, nota ve dizek kavramını geliştirerek müzik teorisine katkıda bulundu. Bu dönemin müziğinde “Organum” olarak bilinen basit çokseslilik örnekleri görülür.
Gotik Dönem (1150-1460)
Bu dönemde müzik, derebeyliklerde özgürleşmiş, dünyevi konuları ele alan ezgiler gelişmiştir. Çokseslilik üç ana evreye ayrılır: Notre Dame Dönemi, Eski Sanat Dönemi ve Yeni Sanat Dönemi.
Rönesans (15. yüzyıl)
Rönesans döneminde kilisenin müzik üzerindeki etkisi azalmış, çalgı müziği bağımsız bir yapı kazanmıştır. Vokal polifonik stil doruğa ulaşırken, dindışı müzik daha fazla önem kazandı. Bu dönemde İtalyan besteciler müzik alanında liderlik kazanmışlardır.
Çalgıları ve Notasyon Gelişimi
Bu dönemde klavsen, lavta, blok flüt gibi çalgılar modern piyanoya, gitara ve flüte evrildi. Fantasia ve prelüd gibi çalgı formları popüler hale geldi ve notasyon gelişti.
Comments